26.02.2012

Endoktrinasyon bizim işimiz!

Yanda gördüğünüz kitap üzerinde de belirtildiği gibi Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından onaylanmış olup 5 yıl süreyle 9. sınıf öğrencilerine okutulacaktır. Bu kitap sadece Musevi ve Hristiyan vatandaşlara (Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinden muaf tutuldukları için) okutulmayacaktır. Siz kimliğinizde yazan İslam ibaresini sildirmiş olsanız ve din hanesi boş olsa bile bu derse girmeye mecbursunuz. Yani ateist, agnostik veya deist olsanız bile bu derse girmek zorundasınız. Devlet sizi ve/veya çocuğunuzu bu dersi almak zorunda tutuyor.


Ateistlere zorla okutulan bu kitapta ateizmle ilgili neler yazdığına bir bakalım:


1 numaralı kutu içine aldığım bölümde ateizmin ne olduğu ve ateistlerin nasıl düşündüğü, neyi savunduğu hakkında bilgi verilmeye çalışılmış. Evet bilgi verilmiş diyemiyorum, sadece çalışılmış ve gayet de başarısız olunmuş.

İlk olarak ateizm bir inanç biçimi değildir. Ateizm inanç yokluğunu ifade eder. Ateistler tanrının var olduğunu inanmazlar. Bu inanmama da körü körüne veya bilgisizce bir eylem değildir. Ateistler, tanrının var olduğuna inanmak için yeterli delil olmadığını düşündükleri için inanmazlar. Bu bir inanç biçimi değildir. Örnek vermek gerekirse Noel Baba'nın veya perilerin ve Van Gölü canavarının var olduğuna inanmamak bir inanç biçimi olarak değerlendirilebilir mi? Bu saydığım şeylerin var olduğunu gösteren yeterli delil var mıdır? Olmadığına göre bunların var olduğuna inanmamak en doğal tavır değil midir? Aynı mantıkla ateistlerin tavrı da tanrının var olduğunu gösteren yeterli delil olmadığı için tanrının var olduğuna inanmamaktır.

Tabii belli koşullar altında ateistler tanrının var olmadığı iddiasını da savunabilirler. Buna pozitif ateizm denir. Eğer tanrının özellikleri net ve teste açık bir şekilde ortaya koyulmuşsa böyle bir tanrının var olmadığı veya var olamayacağı görüşü savunulabilir. Bu konuyu fazla uzatmadan mantık'ın Pozitif Ateizm Nedir? başlıklı makalesini okumanızı önereceğim.

Çok kısa olarak bir noktaya daha değinip sonra ikinci bölüme geçeceğim. Ateistlerin, dinlerin ve dini değerlerin tamamına karşı oldukları belirtilmiş. Dinlerin doğru olduğunu kabul etmemekle beraber toplumlar için gerekli olduğu düşünen ateistler de vardır. Yani tüm ateistler dinlere karşıdır demek doğru değildir. Bu konuda standart bir görüş yoktur. Her bireyin görüşü farklı olabilir. Dini değerler konusuna gelelim. Çalmamak, öldürmemek, yalan söylememek, ihtiyacı olanlara yardımcı olmak vb. evrensel olarak kabul gören değerlere (aslına bakarsanız bunların gerçek anlamda dinle bir ilgisi yoktur) ateistlerin karşı olduğunu söylemek mümkün değildir. Eğer dini değerler ile kastedilen bu ve benzeri şeyler ise ateistlerin bunlara karşı olduğunu söylemek kesinlikle yanlıştır.

Gelelim 2 numaralı kutu içine aldığım ve asıl vahim olan kısıma. Tanrının varlığı konusunda şüpheye düşenlerin ruhsal bunalımlar yaşadıklarını, kendilerini boşta hissettiklerini ve böylece satanistlerin tuzaklarına düştükleri söyleniyor. "Vahye dayanmayan inanç biçimleri" derken aslında ateizmi kastettiğini anlamak güç değil. İlk bölümde ateizmin bir inanç biçimi olduğunu söyledikten sonra burada ateizmi hedef gösterdiği konusunda en ufak bir şüphe yok. Toplum içinde ateizmin argümanlarının savunulması, duyurulması insanların tanrının varlığına dair şüphelerini artıracağı için açık bir şekilde ateizmin, satanizmin yaygınlaşmasına neden olacağı söyleniyor. Satanizm ise 90'ların başında ergenler arasında moda olan ve günümüzde hiçbir gerçekliği ifade etmeyen şekliyle tarif edilmiş. Satanistlerin bir suç örgütü olduğu, hayvanlara ve insanlara işkence yaptığı iddia ediliyor.

Normalde belki de bunlara sadece gülüp geçmek gerekir. Ama maalesef durum o kadar basit değil. Burada ateizmin, tanrı inancını sarsarak insanların bunalıma sürüklenmesine ve böylece satanistlerin ağına düşmelerine neden olan ve bu nedenle de toplum için zararlı bir şey olduğu mesajı verilmek isteniyor. Asıl hedef satanizm veya satanistler değil. Asıl hedef ateizm ve ateistler. Satanizm sadece ateizmin ve dolayısıyla ateistlerin hedef gösterilmesi için bir araç olarak kullanılıyor.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi bunları ailesi ve/veya kendisi ateist olan ve bunu da kimliğindeki İslam ibaresini sildirmiş kişilere bile zorla okutuyorsun. Kısaca endoktrinasyon bizim işimiz diyorsun!

18.02.2012

Dindar gençlik meselesi

Vedat Kemer / Akşam
Uzun süredir burayı boşlamıştım. Bundan sonra düzenli olarak gündemdeki konular üzerine görüşlerimi paylaşmayı planlıyorum. İlk olarak Başbakan Erdoğan'ın dindar gençlik planıyla ilgili düşüncelerimi aktaracağım.

Öncelikle Erdoğan'ın söylediklerine bakalım:

Benim ifademde dindar bir gençlik yetiştirme var. Bunun arkasındayım. Benim ifademde dindarlar, dinsizler diye bir ifade yok. Dindar bir gençlik yetiştirme var. Bunu yine söylüyorum, bunun arkasındayım. Sayın Kılıçdaroğlu, sen bizden, muhafazakar demokrat parti kimliği sahibi AK Parti'den, ateist bir nesil yetiştirmemizi mi bekliyorsun? O belki senin işin olabilir, senin amacın olabilir. Ama bizim böyle bir amacımız yok. Biz muhafazakar ve demokrat, milletinin, vatanının değerlerine, ilkelerine, tarihten gelen ilkelerine sahip çıkan bir nesil yetiştireceğiz. Bunun için çalışıyoruz.
Daha sonraki bir ifadesinde ise şöyle diyor:
Bir haftadır köşelerinde yazanlara sesleniyorum; bu gençliğin tinerci olmasını mı istiyorsunuz? Siz bu gençliğin büyüklerine isyankar bir nesil mi olmasını istiyorsunuz? Siz, bu gençliğin milli, manevi değerlerinden kopuk, hiçbir istikameti, meselesi olmayan bir nesil mi olmasını istiyorsunuz? Biz, sizlerle burada anlaşamayız ama 'çağdaş bir nesil' derken, dindar bir nesil çağdaş olamıyor mu? Hem çağdaş hem dindar olunamıyor mu? Beyler, önce başınızı öne eğin de hem çağdaş hem dindar bir nesil nasıl yetiştirilirmiş onu bir düşünün. Dindar bir nesil özgürlüklere saygılıdır; dindar bir nesil, farklı düşüncelere, farklı inanç gruplarına da saygılıdır. O terbiyeyi alarak yetişmiş bir nesiliz biz. Bu saygının nasıl gösterilmesi gerektiğini de bugüne kadar gösterdik, bundan sonra da gösteririz.
Erdoğan'ın lugatında "dindar" kelimesinin karşılığı olarak "muhafazakar ve demokrat, milletinin, vatanının değerlerine, ilkelerine, tarihten gelen ilkelerine sahip çıkan kişi" yazdığı anlaşılıyor. Ayrıca dindarların; özgürlüklere, farklı düşüncelere ve farklı inanç gruplarına saygılı olduğunu ve kendilerinin bu özellikleri bugüne kadar gösterdiklerini söylüyor. 

Maalesef ne dindar tanımına ne de dindarların özellikleri olarak belirttiklerine katılmak mümkün değil. Dindar bir kişi muhafazakar ve demokrat olmayabilir, milletinin ve vatanının değerlerine ve ilkelerine sahip çıkmayabilir. Dindar olmakla bunlar arasında direk bir ilişki yoktur. Dindar bir kişi inandığı dinin ilkelerini hayatında en ön planda tutan kişidir. Dindar kişi muhafazakar da olabilir, sosyalist de olabilir, demokrat da olabilir faşist de olabilir. Dindarlık kavramının sanki dinle hiçbir ilgisi yokmuş da sadece siyasi bir olguymuş gibi göstermeye çalışmak hiç gerçekçi değil. 

Dindarların özgürlüklere, farklı düşüncelere ve farklı inanç gruplarına saygılı olduğunu ve kendilerinin bu özellikleri bugüne kadar gösterdikleri iddiası ise neresinden tutarsak tutalım elimizde kalıyor. Yalnızca bir önceki yazımdaki 2011 seçimleri öncesinde AKP cephesinden gelen açıklamalara ve o "dindar" denilen ekibin tavırlarına bakmak bile bu iddiaların temelsizliğini görmek için yeterlidir. Hadi onları geçtim, yukarıdaki ifadelerde bile dindar olmayanlara karşı bir aşağılama, hor görme yok mu? "Siz, bu gençliğin milli, manevi değerlerinden kopuk, hiçbir istikameti, meselesi olmayan bir nesil mi olmasını istiyorsunuz?" sözlerinde dindar olmayanların bu ülkeye hiçbir faydası olmayan boş, değersiz, işe yaramaz insanlar olduğu iması yok mu sizce? Özellikle de dindar gençlik yetiştirme planını eleştirenlere karşı yaptığı "bu gençliğin tinerci olmasını mı istiyorsunuz?" çıkışı, Erdoğan'ın dindar olmayanları nasıl gördüğüyle ilgili net bir fikre sahip olmamız için yeterli değil midir?

Tabii konunun bir de gençliği kendi siyasi görüşlerine göre yetiştirme ideali var ki belki de yukarıda saydıklarımdan daha tehlikeli ve rahatsız edici olan da budur. Erdoğan bu nedenle sadece muhalif kesimlerden değil şimdiye kadar kendisine birçok konuda destek veren kesimlerden de ciddi eleştiriler aldı. Her ne kadar eleştiriler üzerine hedeflerinin öğrencileri formatlamak olmadığını, hedeflerinin özgürlükler ve demokrasi olduğunu söylese de laf ağızdan bir kere çıkıyor ve söylenenler bu kadar net bir şekilde ortadayken ne kadar çevirmeye çalışsanız da söylediğiniz şeyler değişmiyor. Yazının başındaki iki alıntıda Erdoğan'ın gençliği hangi kriterlere göre yetiştirmek istediği, hangi özelliklere sahip gençleri makul gördüğü hangilerini ise birer tinerci gibi gördüğü net bir şekilde anlaşılmaktadır.

Peki bir iktidarın böyle bir hakkı var mıdır? Erdoğan, AKP'nin muhafazakar demokrat bir parti olduğu için gençleri de muhafazakar demokrat görüşe uygun olarak yetiştirmek istediklerini söylüyor. Peki yarın sosyal demokrat veya sosyalist veya kemalist veya faşist bir parti iktidar olduğunda ne olacak? Bu sefer de onların görüşlerine göre mi gençler yetiştirilmeye çalışılacak? Böyle bir şey olabilir mi? Gençler yapboz tahtası mıdır? Eğitim siyasi görüşlere göre şekillenecek bir şey değildir. Eğitim siyasi görüşlerden bağımsız olmalıdır. Mesela Erdoğan hedeflerinin özgürlükler ve demokrasi olduğunu söylüyor. Peki gençlere okullarda İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve/veya Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi öğretiliyor mu? İnsan hakları ve özgürlük kavramları gençlere küçük yaşlardan itibaren aşılanıyor mu? Veya Erdoğan'ın dindar kişinin özellikleri arasında saydığı farklı düşüncelere, farklı inanç gruplarına saygılı bir yaklaşım ders kitaplarında mı var yoksa tam tersine belli grupları yok sayan ve hatta aşağılayan bir yaklaşım mı hakim bu kitaplara?

Kısaca dindar gençlik yetiştirme projesi neresinden tutarsak tutalım elimizde kalıyor. Erdoğan'ın bir sözü diğerini, yaptıkları ise hiçbirini tutmuyor.