6.04.2012

12 Eylül ile hesaplaşma masalı ve "yetmez ama evet"çi çığırtkanlık

  • %10 seçim barajını işine yaradığı için makul bir seviyeye indirmeyeceksin,
  • YÖK'ü üniversiteleri kontrol altında tutabilmek için muhafaza edeceksin,
  • HSYK'yı yargıyı kontrol altında tutabilmek için  muhafaza edeceksin,
  • DGM'leri kaldırıp yerine aynısının laciverti olan Özel Yetkili Mahkemeleri (ÖYM) kuracaksın,
  • Siyasi Partiler Kanunu'nu parti içi demokrasiyi temin edecek ve lider sultasını sonlandıracak şekilde düzeltmeyeceksin,
  • Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nu özgürlükleri temel alacak şekilde düzeltmeyeceksin,
Sonra da utanmadan 12 Eylül ile hesaplaşıyoruz diyeceksin. Yemezler arkadaşım yemezler. Bunların hepsi 12 Eylül döneminin ürünleridir ve sen bugün bunları siyasi çıkar elde etmek için tepe tepe kullanıyorsun. 12 Eylül ile gelen ve bugün baktığımızda demokrasi ve özgürlüklerin önündeki en önemli engeller olan bu müesseseleri muhafaza ederek kendine siyasi çıkar sağlıyorsun. Demokrasiyi geliştirmek, özgürlükleri hakim kılmak ve 12 Eylül ile hesaplaşmak gibi bir amacın olduğuna insanların inanması için anti-demokratik ve özgürlükleri kısıtlayıcı olduğu konusunda konsensüs sağlanmış birçok darbe dönemi uygulamasını, kendine çıkar sağladığı halde kaldırman gerekir. İşte o zaman insanlar söylediklerinde samimi olduğuna inanabilir. Yoksa işine gelenleri değiştirip işine gelmeyenleri olduğu gibi muhafaza edersen ve sonra da darbelerle hesaplaşmaktan bahsedersen insanlar sana sadece güler.

Gelelim diğer vahim konuya. "Yetmez ama evet"çi şürekânın, 12 Eylül referandumunda kendilerini eleştiren ve hayır oyu veren veya boykotu seçen kesimlere (ve özellikle de bunlardan davaya müdahil olmak isteyen veya davayı izlemeye gidenlere), 12 Eylül davasının başlamasıyla birlikte mal bulmuş mağribi tavrıyla laf sokma çabası içinde olduğunu görüyorum

Bir kere bu adamların şunu kafalarına sokması lazım. Kimse darbeciler yargılanmasın demedi, elbette yargılansın. Ama CHP'nin "tek madde olarak teklif getirin, geçici 15. maddeyi kaldıralım" teklifine kulak asmayan AKP, ilk başta Anayasa değişiklik paketinde olmadığı halde bu maddeyi paketin içine koydu ve insanları ya "hepsine evet" ya da "hepsine hayır" demek zorunda bıraktı. Hatta Erdoğan bu ikilemi pekiştirmek için meydanlarda "referandumda hayır diyenler darbecidir" diyecek kadar akıl sınırlarını zorlayan söylemlerde bulundu ve bu sözleri için hakkında dava bile açıldı.

Geçici 15. maddenin kaldırılmasıyla ilgili değişiklik bu pakete sonradan ilave edilerek adeta diğer bazı değişiklikler için kalkan olarak kullanıldı ve 12 Eylül ile hesaplaşma masalı da zaten burada ortaya çıktı. Aslında ilk olarak CHP'den çıkan bir fikir olan ve pakete sonradan eklenen geçici 15. maddenin kaldırılması, referandumda temel propaganda aracı olarak kullanıldı. Böylece AKP diğer değişiklikleri bu şekilde perdelemiş oldu.

Peki referandumda neden hayır oyu verildi? "Yetmez ama evet" diyenler bu değişikliklerin yeterli olmamasına rağmen doğru olduğunu düşünürken hayır oyu verenler paketin içinde doğru şeyler olsa da bazı ciddi yanlışlar olduğu görüşündeydiler. Hayırcıların tavırlarının temel gerekçesi yargı bağımsızlığının tehlikeye girmesine neden olabilecek maddelerin varlığıydı (Neden hayır oyu verildiğiyle ilgili CHP'nin hazırladığı kitapçık daha ayrıntılı bilgi verecektir). Kaldı ki aradan geçen kısa sürede bu kaygıların ne kadar yerinde olduğu da ortaya çıkmış oldu. Deniz Feneri davasında görevli savcıların başına gelenler, KCK davasında görevli savcının başına gelenler, Balyoz davasında tahliye kararı veren hakimin başına gelenler, daha birkaç gün önce Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın siyasetin yargıyı kuşatmasına izin vermeyeceklerini söylemesi ve bunlara benzer daha birçok olay, referandumda yargıyla ilgili çekincelerinden dolayı hayır oyu verenlerin ne kadar haklı olduğunu göstermektedir. 

Bu arada son olarak şunu da hatırlatmak gerekir ki Eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk başta olmak üzere birçok önemli hukukçunun savunduğu görüşe göre hukuki olarak 12 Eylül darbesini yapanları yargılamak mümkün değildi. Fakat DGM'lerin yerini alan ÖYM'lerde son dönemlerde görülen önemli davalara bakıldığında hukukun sınırlarının zorlandığı çok sık olarak görüldüğü için Sami Selçuk'un "normalde" olamayacağını söylediği bu yargılamanın yapılıyor olması aslında çok da şaşırtıcı görülmemelidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder